İstanbulun Rekabet Stratejisi Nedir?
Rekabet stratejilerini belirlerken en çok kullanılan başlama noktası “mevcut durum analizidir”. Istanbul’un rekabet stratejisini belirlerken de bundan başlamak yararlı olacaktır. Ancak bunun ne demek olduğunu anlamak için dünya şehirlerine bir göz atmakta fayda vardır. Örneğin aşağıdaki şehirler söylenince akla neler geliyor bir göz atalım;
Paris, romantizm akla gelebilir, ancak sanayi akla gelmez!
Milano, moda akla gelebilir, ama madencilik akla gelmez!
St.Petersburg, Dostoyevski akla gelebilir, ama Deli Petro akla gelmez!
Dubai, modern binalar akla gelebilir, ama petrol akla gelmez!
Los Angeles, ünlülerin şehri akla gelebilir, ama Borsa akla gelmez!
Londra, finans akla gelebilir, ama Winston Churchil akla gelmez!
Liste doğudan batıya, kuzeyden güneye bir çok şehirden bahis yapılarak uzayabilir. Ancak burada bahsedilmek istenen şey “dünya şehirleri en çok neyi ile öne çıkıyor?” veya “Şehirler en çok ne konuda iddialı?” Bir çok kişi buna şehirlerin markalaşması dese de buradaki asıl mesele şehirlerin markalaşması değil, şehirlerin rekabet stratejisidir. Markalaşma, bir stratejinin netleşmiş hali, veya somutlaşmış, hatta bir isme, bir resme veya konsepte bağlanmış halidir. Yani aslında Paris’in rekabet stratejisi Turizmdir. Paris bunu en çok Eiffel kulesi ile ve romantik aktivitelerle (sanat faaliyetleri, filmler vs) somutlaştırır ve markalaşır aynı zamanda. Oysa Türkiye’de bir çok şey gibi şehirlerin rekabet stratejileri de sadece şehirlerin markalaşması olarak ele alınıyor ve daha çok iş pazarlamacılara veya reklamcılara bırakılıyor. Veya en çok onlar sahip çıkıyor bu olaya….
Gelelim ana konumuza. İstanbul’un Rekabet Stratejisi Nedir?
El cevap;
İstanbul finans merkezi ile finans işi olabilir mi?
Ayasofya ve Sultanahmet camii ile Turizm olabilir mi?
Türkiye’nin neredeyse %50 ticaretini oluşturmasıyla Ticaret olabilir mi?
Türkiye’nin neredeyse üretiminin %40’tan fazlasını oluşturması sebebi ile sanayi olabilir mi?
50’den fazla üniversitesi ile bir üniversite şehri olabilir mi?
Türkiye’nin en kalabalık, ve dünyanın kalabalık şehirleri arasında olması ile şehirleşme olabilir mi?
……..
Listeye bir çok şey eklenebilir.
Cevap ise maalesef hiç biri!
İstanbul, ne tarihi eserleri ile Paris ile yarışabiliyor, ne finans merkezi ile Londra ile yarışabiliyor, Ne Alışveriş festivalleri ile Dubai ile yarışabiliyor, ne de başka bir katma değerli özelliği ile dünyadaki rakipleri ile yarılabiliyor maalesef!
Buradan, “İstanbul hiçbir dünya şehir ile rekabet edecek güçte değil!” Sonucu çıkmaz elbette. Sadece belirtilmek istenen şey İstanbul hak ettiği yerde değil. Buna her görüşteki insan katılacaktır muhakkak. İstanbul, yukarıda sayılan bir çok hususta eskiye göre çok iyi durumda. Ancak rakipler bizi geçiyor, onlar da boş durmuyor, onlar da iyiler. Bize göre temel problem “İSTANBULUN REKABET STRATEJİSİ YOK”.
İstanbulun rekabet şartlarını inceleyen bir çalışma Şubat 2015’te İstanbul Sanayi Odası tarafından yayınlanmış. İlk incelemelerden, oldukça emek verilmiş ve iyi hazırlanmış bir çalışma olduğu açıkça belli oluyor. Ama küçük bir eleştiri verilecek olursa “İstanbul Sanayi Strateji Belgesi” ağırlıklı olarak sanayici gözüyle ele alınmış bir çalışma. Yani, haklı olarak sanayiciler rekabet şartlarını korumak istiyor.
İstanbul’un rekabet stratejisi oluşturulurken mutlaka İstanbul turizmi ile, sanayisi ile, finansı ile vb gibi tek bir kavramla ele alınması gerekir gibi bir yanlış anlaşılma olmasını istemeyiz. İstanbul’un rekabet stratejisi , şehrin güçlü olduğu değerleri ortaya çıkarmak ile mümkündür. Sanayiyi ve ticareti bir kenara koyup sadece turizm ile veya finans ile bir rekabet stratejisi oluşturmak ne kadar yanlışsa, her şeyi istanbul’da toplayarak (şu anda olduğu gibi) bir rekabet stratejisi oluşturmak o kadar yanlış olur. Örneğin İstanbul bir ticaret merkezi ve bir çok şirketin merkezi istanbul’da. Dolayısı ile bir çok sanayi kuruluşunun merkezi de istanbul’da. Benzer şekilde devletin de yönlendirmesi ile finansçılar da istanbul’a toplanıyor. Buna ilave olarak moda haftası da istanbul’da yapılıyor, sanayi fuarları da istanbul’a yapılıyor. İşin sonunda ise Maslak’tan Ataşehir’e gitmek, Bursa’ya gitmek ten daha zor ve yorucu oluyor. Bundan öte “yaşanmaz bir şehire dönüşüyor”. Bu çelişkiyi çözmek içinse devlet ve belediyeler tüm parayı istanbulun artan nufusünü en azından balık istifi gibi de olsa taşımak için harcamak zorunda kalıyor.
İstanbul’un rekabet stratejisi kuşkusuz apayarı bir çalışma gerektiriyor. Ancak bu rekabet stratejisini hazırlarken şunları göz önünde bulundurmak gerekir.
Öncelikle istanbul’un elinde olan değerleri koruyacak eylemler yapmak; Örneğin istanbul’da çok değer verdiğimiz bir boğaz varken , yeniden Dubai deki gibi adalar yapmamıza gerek yok (en azından öncelikli değil). Yeter ki boğaza akan kirli suları ve boğaz sırtlarındaki gecekonduları engelleyelim. Beyoğlu ve Eminönü’ndeki atölye-dükkan gecekondularını önleyelim. Yani elimizdekilerin kıymetini bilmeden onları onları yok ederken başkalarına özenip bir şeyler yapmak pek akıllıca olmaz.
İstanbul’a genel göçü engellemek, sanat, bilim adamı ve iç adamı beyin göçünü arttırmak ; Türkiye’nin sanayi, ticaret, finans, turizm vb merkezi Istanbul olunca insanlar ekmek için mecburen istanbul’a geliyor. İstanbul’a yeni yerleşim merkezleri açmak yerine elzem olanlar Marmara bölgesine, elzem olmayanlar ise Anadolu’ya dağıtılmalıdır. İstanbul’un iç bölgeleri yerine Marmara bölgesine yapılacak bir dağıtım ise yeni inovatif ulaşım metodları ile çözülebilir. Örneğin İşadamı Sayın Serdar İnan Beyin ortaya attığı Marmara bölgesine halka şeklinde ve hiç durmadan dönen hızlı tren projesi İstanbul’un içine yapılan yığılmaları önleyecektir. Yani bu rekabet stratejisinde dikkat edilecek husus herkesi istanbula çekmek değil, istanbulun güçlü yanları ile uyuşan kesimleri istanbula çekmek gerekir. Zaten normal bir fabrika işçisi veya devlet memurunun İstanbul’da yaşaması işkenceden başka bir şey olmaz.
İstanbul’un imarını islah etmek; kentsel dönüşüm yapmışken sadece var olan binaları yenilemek değil, yolları ve alt yapıları da yenilemek gerekir. Yeni yerleşim bölgelerinde bile iki arabanın geçemeyeceği yolların yapılması, binayı yenileyerek güvenlik riski azalırken ulaşım riskini arttırmaktadır. Gerek istanbul’da yaşayanlar için, gerekse dünyayı İstanbul’a çekmek için artık 30 yıldır öğrenemediğimiz alt yapı, kaldırım ve yol yapmayı artık öğrenmemiz gerekir.
İstanbul’un güçlü yanlarına doğru yatırımları desteklemek, diğerlerini zorlaştırmak; İstanbul’un içinde fabrika açmak ne yatırımcı için, ne belediye için, ne de çalışanlar için akıllı değil. İstanbul’un içinde kalmak isteyen sanayiciler gidecekleri yerlerde arzu ettikleri teşvik ve kolaylıkları bulamadıkları için oralara gitmemektedirler. Esenyurt’ta yeni bir fabrika açmaktan, o fabrika arazısıne yeni bir bina dikmek daha kazançlı. Buna rağmen sanayici neden Esenyurt’a bir fabrika açmak durumunda kalıyor. Bir fabrikanın mutlaka Marmara denizi etrafında olması gerekiyorsa örneğin Çanakkale’de olsun, ama orada çalışanların bir kısmı Bursa’da, bir kısmı Edirne’de otursun, bir kısmı da İstanbul’da. Bu mümkün mü? Sayın Serdar İnan’ın projesi ile mümkün. Yani burada anlatılmaya çalışılan şey eğer bir yatırımcı plastik fabrikası kuracaksa ona öyle bir imkan sunalım ki bu fabrikasını İstanbul’a değil de, Çanakkale’ye (veya Anadolu’da bir şehir uygunsa oraya) yönlendirelim. Ancak bu yönlendirme zorla değil, akıl, mantık ve ekonominin kuralları ile olmalıdır. Kuşkusuz bunlar, verilen ulaşım örneğindeki gibi inovasyon fikirlerinin uygulanması ile mümkün olacaktır. Sayın Serdar İnan’nı projesi İstanbul’un içine olan yığılmaları engelleyecek bir proje olduğu için örnek olarak verilmiştir.
İstanbul’un Rekabet Stratejisinin belirlenmesi ve uygulamalara gelince yapılacak şey akademisyenlerden ve devlet memurlarından oluşan bir komisyon kurup 3-5 yıl çalışmak ve kanun gibi kuralları oluşturmakla mümkün değildir. Yapılacak şeyler yukarıdaki çerçevesi çizildiği gibi hayatın akışını bozmadan, insanları güzel umutlarla heyecanlandırmak ve hızlı olmakla mümkündür. Böyle bir rekabet stratejisi diğer şehirlerin kazanmasına da mikan verir.
Yukarıda bahsettiğimiz maddeler İstanbul’un Rekabet stratejileri belirlenirken göz önünde bulundurulursa İstanbul ve Türkiye kazanabilir. Belki yapılan çalışmalar ile gösterecektir ki İstanbul yedi yıl içinde gerçekten Doğru Roma imparatorluğunu ziyaret etmek isteyen batılıların akınına uğradığı yer, Arapların özlem duyduğu şehir, Film yıldızlarının ikinci evinin bulunduğu şehir, Bazı dünya şirketlerinin merkezi ve pahallı ama gerçekten yaşanılır bir şehir olabilir. Aksi ise insanların yaşamak zorunda kaldığı mecburi hizmet şehrine dönüşecektir.
Hasan DEMİRKIRAN
Avrupa Patent Vekili
Kordinat Yönetici Ortağı