Patent Tuzağı
Sanayi ve ticarette rekabetçi olabilmenin en önemli özelliği rakiplerin yapamadığını yapabilmek ve bunu müşteriye sunup beklediği geliri kazanmaktır. Burada “yapmaktan” kasıt sadece üretim değil, elbette ki ticaretin türlüsüdür.Peki ama nasıl?
Klasik anlamda sanayi ve ticarette rekabet; daha düşük maliyetlerde üretip, daha düşük satmak, daha düşük satın alıp daha düşük fiyata satmak, daha kaliteli yapıp istenen fiyata veya daha pahallıya satmak, daha istenen özelliklerde yapıp veya elde edip, istenen fiyata satmak, marka olup müşterinin kalbine yerleşmek ve böylece istenen fiyata satmak vb gibi bir çok yollardan olabilir. Değişen piyasa şartlarına bir çok enstrüman, yani; üretim maliyetleri, satın alma maliyetleri, finansman maliyetleri, enerji, dağıtım, kalite, verimlilik, teşvik kullanmak, pazarlama, etkili yönetim vb gibi enstrümanlar kullanılabilir. Bu rekabet enstrümanlarını zamanın ve yerin şartlarına göre en iyi kullananlar çoğu zaman daha kazançlıdır. Ama her zaman değil? Örneğin; her şey iyi gidiyor; müşteri hazır, üretim iyi, satış iyi, paralar geliyor. Maşallah!. Birden bir problem zuhur ediyor. Bir rakip “bunu yapmazsın, bu benim patentli ürünüm” diyor ve dava açıyor. Kolay değil, patent davası, , para cezası gelebilir, tazminat gelebilir, mallar toplatılabilir, iş yeri kapanabilir, her şey birden yok olabilir ve hatta hapse bile düşülebilir. Evet, patent sahibini bu tip hakları var ve işin düşündücü tarafı patent kanunlarında her şey nettir. Taklit varsa bu cezalarda kesindir.
Türk sanayicisinin önünde bekleyen tonlarca problem var, ama bu problemlerin en büyüklerinden biri “patent tuzağıdır”. Çünkü patent, ulusal ve uluslar arası yasalarla çok kuvvetli bir şekilde güvence altına alınmış, iyi kullanıldığında sanayiyi geliştiren ve rekabet üstünlüğü sağlayan, kötü kullanıldığında veya önemsenmediğinde kendisi ile ilişkisi olanları mahvedebilen bir güçtür. Türk sanayi ve ticareti odalar birliğinin rakamlarına göre dünyada ekonomik büyüklük olarak 17. Sıralarda yer almasına karşın, patent konusunda epeyce gerilerde, Dünya Fikrî Mülkiyet Teşkilatının (WIPO) rakamlarına göre 37-40 sıralarda seyretmektedir. Çünkü, Türk insanının yapısından mı olsa gerek, geç sanayileşmenin bir dez avantajı mı, veya başka sebepler bilinmez. Sanayicimiz sistematik çalışmayı sevmiyor, geleceğe yatırım yapmayı sevmiyor , günü kurtarmaya çalışıyor. İstisnalar hariç, genel anlamda tıpkı 1000 yıl önce olduğu gibi at sırtında, sadece o günün ihtiyacına göre yaşayan göçebe kavimler gibi, bu gün de geleceğe yatırım yapmıyor. Patent de tıpkı bir sigorta sistemi gibidir. Nasıl ki sigorta sisteminde , yangın olmadan, deprem olmadan, hırsızlık vb gibi zarar verici olaylar olmadan önce fiziksel tedbirler alınır, sonra bu fiziksel tedbirlere rağmen bir felaket olması karşısında sigorta yapılır. Patent de temel anlamda, insanların, firmaların veya toplulukların daha iyi bir hayat standartına ulaşmak için, daha iyi rekabet edebilmek için inovasyon veya yenilik faaliyetleri yaparlar. Yaptıkları bu faaliyetler için para, zaman ve emek harcarlar. Bu sürekli bir olaydır. Bu harcamalarının karşılığında, amaçlarına ulaştıklarında, yani istedikleri yeniliği ve avantajı elde ettiklerinde, büyüklüğü ne olursa olsun, emek, para ve bilgi ile elde edilen bu sonuçların “haksız yere” bir başkası tarafından, aynı emek, para ve zamanı harcamadan kullanılmasının engellenmesini devletten beklerler. Devlet te onların yaptıkları bu çalışmaları halka açmaları karşılığında onların bu yaptıklarının taklid edilmesi durumunda , onları koruyacaklarını ve taklidçileri cezalandıracakları konusunda söz verir. Bu, patent sistemidir. Patent sistemi sanayi toplumlarında ortaya çıkmış ve şu anda tüm dünyaya yayılmıştır. Dünya, sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçerken, patent sistemi veya daha geniş bir ifadeyle fikrî mülkiyet sistemi daha da önemli olmuştur.
Patent sistemini bazı milletler gelişmenin ateşleyicisi olarak kullanarak çok büyük rekabet avantajı elde etmişlerdir. Bunlardan en önemlisi kuşkusuz Amerikadır. Amerika, kurulduğu ilk yıllardan bu yana insanların bireysel kabiliyetlerine, girişimciliğe ve inovasyona önem vermiştir. Bunun için ilk anayasalarına “buluşçuların korunmasına dönük” olarak bir hüküm koymuşlardır. Bu gün Amerika, en çok inovasyon faaliyetlerinin yapıldığı birinci ülke, dünyada en çok patent başvurularının olduğu ikinci ülkedir. Bir diğer ülke olan Japonya ise, özellikle sistematik ve disiplinli çalışma konusunda çok avantajlı olan bu ülke dünyada patent başvurularında liderdir. Ekonomisinin temeli inovasyondur. Ne petrolü vardır, ne de doğal gazı. Ama teknoloji üretiminde liderdir. Patent sisteminde onların hayatta kalmasının bir parçasıdır. Sırayı, çok ilginçtir ki Güney Kore takip etmiştir. Güney Kore önceleri imitasyon diyebileceğimiz, adaptasyon şeklinde bir üretim yapmıştır. Sonraları ise kendi teknolojilerini geliştirmiş, Hyundai, Samsung gibi dünya markaları çıkarmıştır. Dünya patentli teknoloji üretiminde 3. Olan Güney Kore’yi Çin takip etmektedir. Çin, bir çok kişinin düşündüğünün aksine ucuz iş gücü ve taklidçi bir ekonomi değildir. Ucuz iş gücü elbette ki Çin’in bir avantajıdır. Milyonlarca iş gücünü ayakta tutmanın başka bir yolu yoktur. Ancak Çin ekonomisi liberal bir ekonomidir ve sanayi stratejisi olarak 2006 yılında “inovasyon ve fikri mülkiyet stratejisini” belirlemiş ve açıklamıştır. Çin dünyada patentli teknoloji üretmede 4. Sıradadır. Bir çok uzmana göre bu hızla giderse 2012’de liderliği ele geçirecektir. Vereceğimiz örneklerden sonuncusu Almanya’dır. Almanya, patentli teknoloji üretmede 5 sıradadır. Özellikle makine ve otomotiv sanayide dünyada kim nederse desin liderdir. Sırayı diğer Avrupa ülkeleri, Kanada ve Brezilya gibi ülkeler oluşturmaktadır. Türkiye ise maalesef, hak ettiği yerin çok altındadır.
Neden Türk sanayicisinin önündeki en büyük engel “patent tuzağıdır”. Bu, patentin zararlı olduğu, anlamına gelmez. Patentin, ilgili kişiler tarafından önemsenmemesi nedeni ile bir güç olmaktan tuzağa dönüşmesi anlamında bir yorumdur. Şu anda Türkiye’ye bakıldığında hemen hemen tüm pazarlar gelişmektedir. Doymuş Pazar nerede ise yoktur. Örneğin İngiltere çimento üretimi azalmasına karşın, Türkiye’de çimento üretimi hızla artmaktadır. Bu İngiltere’nin çimento üretiminde kötü olduğu anlamına gelmez. Bir çok teknolojinin kaynağı bu ülke iken, neden çimento üretimi artmasın ki . Bunun en önemli sebebi çimento üretimi genel anlamda katma değerli bir üretim değildir. İngiltere gibi inşaat üretiminin çok az olduğu bir ülkede, veya çevresinde emtia niteliğine dönüşen çimento üretip satmak çok rekabetçi değildir. Tıpkı 100 yıl önce İngilterede tekstil üretimi çok iyi iken şimdi nerede ise hiç olmaması gibi . İşte bunun gibi bir çok sanayici aslında katma değer üretmekten değil, emtia üretmekten para kazanmaktadır. “Standart ürünü çok üret, ucuza üret, hızlı transfer ve para kazan”. Sistem genelde budur. Türkiye’de, sanayicinin para kazanma sistemini değiştiren en önemli etken bu gün için ; Çin, Pahallı Elektrik, Pahallı İş Gücü ve vergilerdir. Yarın için ise Patent ve fikrî mülkiyet sistemidir. Nedeni ise, bu gün ucuz üretmek rekabet avantajı iken, bu uzun sürmeyecektir ve halen sanayideki durum kendini çok iyi bir şekilde göstermektedir. İmza atılmış olan uluslar arası anlaşmalar (Dünya Ticaret Örgütü gibi) Çin’den veya benzer ülkelerden gelecek ucuz malları serbestleştirmektedir. Bunu engellemek mümkün değildir. Benzer şekilde enerji fiyatları ve vergiler de kısa vadede düşmeyecektir. İşçilik oranlarının düşmesi ise mümkün değildir. Bu durumda sanayici için üç tip çözüm ortaya çıkacaktır;
Birinci Çözüm, Piyasadan Çekilmek; Bu çözüm çok ağır ve acıklı olmasına karşın bir çok sanayi dalında bu olmaktadır ve artacaktır. Gazetelerin ekonomi sayfalarında 30-40 yıllık firmaların tarihe nasıl karıştığı ile ilgili haberler artacaktır. Bu tip kararları veren firmaların patentle işi olamaz. Çünkü daha büyük problemi vardır. Firması kapanacaktır…
İkinci Çözüm, Üretimi Bırakıp Ticarete Yönelmek; Bu da bir çözüm dür ve bir çok sanayici bunu yapmaktadır. Eskiden üretici olan bir çok sanayici “artık üretim kârlı değil, biz uluslar arası firmalarla iş birliği yapmaya karar verdik” lafını duyuyoruz ve duymaya devam edeceğiz. Bunun başka bir anlamı ise sanayicilerin uluslar arası firmaların bayisine dönüşmesidir. İnsan kaynakları sayfalarında “satışçı aranıyor” kelimelerinin çoğalmasının bir nedeni de artık üretim değil, uluslar arası firmaların satış faaliyetlerinin artmasıdır. Bu tip, bayi olmaya karar veren firmaların da patentle işi olamaz. Çünkü ellerinde sattıkları bir teknoloji varsa sahipleri kendileri değildir ve ona neden bulaşsınlar ki.?
Üçüncü Çözüm, ve bize göre en doğru çözüm, Global değişimleri anlayıp ona göre değişimi gerçekleştirmek; Bu, kuşkusuz söylendiği gibi kolay olmayan bir iştir. Her şeyden önce Gary Hammel’in söylediği gibi “devrimci olmak, ve değişimin başına geçmek” gerektirir. Bu kısmın (bu yolun, bu tercihin) özü şudur; Dünya’da gittikçe, emtiaya dayalı üretim, ucuz üretimin olduğu ülkelere kaymaktadır. Bir zamanlar bu üretimi ellerinde tutan ülkeler, bunları terk edip katma değerli üretime geçmektedir. Örneğin tekstilin bir zamanlar Avrupa’da olması, sonra Türkiye geçmesi ve şimdi de Viyetnam, Bangladeş, Çin ve Hindistan gibi ülkelerde olması gibi . Böyle bir olaylar zincirinde akıllı şirketler, şirketlerindeki değişimi, zorla dış etkenlerle değil, kendi iradeleriyle, kendi akılcı stratejileriyle gerçekleştirmektedir. Bir çok Amerika, Avrupa, Japon, Çin ve Kore şirketinin yaptığı budur.
Son tercihi yapan şirketlerin işleri zordur. Ancak ayakta kalmak için başka bir yol da yoktur. Böyle şirketler, değişimi rekabet üstünlüğü sağlayacak “yenilikçilik veya inovasyon stratejileri” kuracaklardır. Bu Ar-Ge çalışmaları yapıp yenilik yapmak gibi Türkiyelerin yapılarına pek de uymayan bir yolla olabileceği gibi, var olan ürünleri revizyona uğratıp, yeni adaptasyonlar yapmak (imitasyon) şeklinde de olabilir. Şu anda bizlerin gördüğü, sanayicilerimiz, her ne kadar adına Ar-Ge deseler de ağırlıklı olarak “imitasyon” yapmaktadırlar. Yani bire bir kopyalama değil de, üzerinde değişiklikler yaparak yollarına devam etmektedirler. İşte burada ortaya, her ne kadar Türk sanayicisi patent sistemine inanmasa da karşılarına “patent tuzağı” çıkacaktır. Çünkü rekabet zordur! Ayakta kalma mücadelesini gelişmiş ülkelerdeki firmaların ürünlerini taklid ederek veya üzerinde birkaç değişiklik yaparak üretmek ve satmaya dönüştürmek günü kurtarabilir. Ama geleceği risk altına sokar. Normalde bu tip yolu seçecek olan firmalara önerimiz “üreteceği ürün ilke ilgili Teknoloji ve Literatür Taraması (tLt) yaptırması ve patent risk analizi yaptırmasıdır.” Ancak , istisnalar hariç genelde Türk sanayici bir problem olmadan önce değil de bir problem olduktan sonra çözüm arar. Tıpkı insanımızın depremden sonra çözüm araması, bir selden sonra dere yatağına yapılandırmayı iptal etmesi veya bir kazadan sonra sigorta yaptırması gibi. Bizler bunu tartışacak değiliz. Ancak bir olay olduktan sonra da çözüm bulunabilir. Sonuçta , madem ölümden başka her şeyin çaresi var, “patent tuzağına da” çözüm vardır.
Patent tehlikesi, en başta bahsettiğimiz gibi, genelde Türkiye’de, bir firma üretim yapar, parasını kazanır ve hiç ummadığı anda rakibinden “Bunu yapamazsın, bu benim patentli ürünümdür” cümlesini duyar . Bunun çözümü için sanayiciler genelde, bir avukata gider, bu avukat ya o patentli ürün yapma der, veya rakiple anlaşalım der. Ama, Türkiye’de pek bilinmeyen, özellikle Amerika , Avrupa ve Uzak doğuda kullanılan etkili patent stratejileri de vardır. Yani, sanayici patent bir ürünü üretiyor ve karşısında bir patent davası tehlikesi mevcutsa bunun çözümü de vardır. Bunun en etkili çözümü; patent etrafından dolaşma diye tabir edilen, savunmaya dönük patent stratejileridir. Bu yöntemin en önemli özelliği ; bir yenilik üretme yöntemi olan TRIZ metodundan da yararlanarak ilgili teknoloji ile ilgili bir patent haritası çıkarmak ve bu patent haritasında korumanın zayıf olduğu bölgelerden ilerleyerek patenti aşmak veya yeni bir patent geliştirmektir. Bu yöntem, Patent uzmanı ve Triz uzmanı ekiplerce, sadece küçük firmalarda değil, BOEING gibi dev firmalarda dahi uygulanmaktadır. Bizlerin sanayiciye önerisi, inovasyon veya imitasyon, seçtiği strateji ne olursa olsun bir sonraki adımı düşünerek hareket etmesi ve kazandıran, etkili metodolojileri kullanmasıdır.
Hasan DEMİRKIRAN
Avrupa Patent Vekili
Kordinat Yönetici Ortağı